15 Ocak 2012 Pazar

DÜŞÜNCELER


DÜŞÜNCELER

Halil Üner göreve geldikten sonra sezdiğim ilk farklılık Gibson’la ilgiliydi. Önceki döneme göre serbestliği kısıtlanmış bir Gibson vardı sanki sahada. Tahminimce onun daha fazla “takım oyuncusu” hüviyetine bürünmesini istiyordu Halil Hoca. Sene başından beri 30+ dakika alırken, Halil Hoca’nın gelemsiyle süreleri 25–28 dk. civarına inmişti. Maç başına 14–15 top kullanırken bu sayı da 10-12’ye düşmüştü. Antalya BŞB maçında karşısındaki kusursuz savunmaya karşı varlık gösteremedi. Bjk Milangaz maçında ise sanki zihnen başka yerdeydi Gibson. Sadece 3. çeyrekte Hawkins’in üzerine oynayıp ona faul aldırmıştı. O nedenle Telekom maçında neler yapacağını merakla bekliyordum. “Acaba”lar dolaşıyordu beynimde. Endişelerim boşaymış; iyi bir yüzdeyle ( 9/16 FG ve 7/10 FT) sezonun en yüksek skorunu (28) üretmiş, yanına 6 asisti yerleştirmiş Gibson. Parkede 37 dk kalması koçun güvenini kazandığının bir işaretiydi bence.

Kişisel düşüncemdir: Gibson’ı PG oynatmak geçen sene Oyak’ın düşmesinin sebeplerinden biriydi. Ve Yücel Hoca (Platin) onun oyun kurucu olmadığını fark edip göndermişti (yerine Will Conroy’u getirmişti). Açıkçası Gibson’ın topu paylaşma konusunda “kara delik” olduğunu düşünüyorum. Bu tarz oyunculardan alınacak verimi artırmak için topu eline vermek mi gerekir, yoksa pozisyonu hazırlayıp sadece şutlamasını/penetre etmesini mi sağlamak gerekir? Yanlış hatırlamıyorsam, Toronto’ya gittikten sonra kötü oynayan, ancak MSG’deki bir Knicks maçında iyi performans gösteren Hidayet’e o gün neyin değiştiğini sormuşlardı. O da “top” demişti, “topa sahip olmak istiyorum”. Evet, bazı oyuncular topu eline istiyor. Hidayet, geniş saha görüşü olan, arkadaşlarına pozisyon hazırlayabilen bir oyuncu. Ancak Gibson’ın zihnindeki ilk hamle genelde topu potaya atmak (Bunu bir kıyaslama olarak değil örnekleme olarak düşünmenizi tavsiye ederim). İşte bu farktan yola çıkarak, ona mümkün olduğunca, topu kullanabileceği yerlerde top vermek gerekir. Sözün özü, klasik tabirle, “iyi skorer ama bir Fitch değil”…

Hafta içindeki analizimde, Telekom maçının “Randle başta olmak üzere” oyuncularımız için iyi bir test maçı olduğuna değinmiştim. Neden Randle? Washington ve Jasaitis’siz, kronik kriz ekibi Türk Telekom’un 4 numaradaki derinliğine (Wright – Nedim) karşı koyabileceğimiz tek silahın Randle olduğunu düşünüyordum. Maç sonu istatistik kâğıdına baktığımızda Wright ve Nedim’in bildiğimiz performanslarından uzak kaldığını gördük.

Ve yine bir önceki yazımda, kalan maçlarda yerli oyuncularımızdan skor üretme görevini Kerem Özkan’ın üstleneceğini belirtmiştim. İstikrar kazandığı takdirde, Kerem önemli bir hücum silahı!

Kerem’in aksine Polat’dan beklentiler ise savunma yönünde. Ancak Halil Hoca öncesi 25 dk. civarında oyunda kalan Polat’ın süreleri, son dört maçtır 15’lere düşmüş durumda. Kendisini tanıyan bir koçla çalışıyor; bir oyuncu için bundan büyük avantaj olamaz. Umarım Polat bu avantajı hem kendisi hem de takımımız için değerlendirir. Onun enerjisine ikinci yarıdaki maçlarda çok ihtiyaç duyacağız.

Gelelim Oktay’a… Halil Hoca döneminde rotasyonda kendisine yer bulan Oktay’ın ana görevi Brown’ı dinlendirmek. Oktay TBL’deki yerli uzunlar arasındaki birkaç sert uzundan biri. Eğer aldığı süreleri, öncelikle sert savunması, ribaund katkısıyla doldurursa kalıcı olacaktır. Bu fırsatı iyi kullanmalı.

Son olarak Robinson’a değinmek istiyorum. Chatman karşısında döküldüğü günlerde hayal kırıklığına uğramıştım. Belli ki uyum sağlamaya başlamış. Eğer ön alan savunmasında biraz daha aktif olursa ona dair memnuniyetimiz artacaktır.

Türk Telekom maçına ilişkin birkaç notu paylaşmak isterim:

İki sayılık şut sayımız = 48 (Sezonun en yüksek sayısı)

Bu maça kadar, maç başına iki sayılık şut sayımız ortalama 35 civarındaydı.

Üç sayılık şut sayımız = 15 (Sezonun en düşük sayısı)

Bu maça kadar, maç başına üç sayılık şut sayımız ortalama 23 civarındaydı.

Sadece bu sayılara bakarak, net bir tez ileri sürmek zor olsa da hücumların daha dengeli, şut tercihlerinin daha titiz olduğu yorumunu yapabiliriz.

Bir diğer dikkat çeken nokta da, takımın şutör uzunları Levent, Serhat, Randle üçlüsünden gelen toplam dış şut sayısı sadece 2! Buna karşın bu oyuncular tam 9 defa faul çizgisine gitmiş. Önemli…

Ligin en iyi ribaund çeken takımı Türk Telekom’a bu alanda ezilmişiz. Ancak;

Sezonun en yüksek asist sayısı (19)

Sezonun en top çalma sayısı (11)

Sezonun en düşük top kaybı sayısı (9) (ikinci defa, ilki Aliağa Petkim maçı) istatistiklerini bir yere not etmeliyiz.

İşte tüm bunların sonucu: 70’leri zar zor aşarken Telekom potasına 89 sayı bırakmak…

Dileğimiz o ki, ikinci yarı kaldığımız yerden devam edelim. Başta Olin Edirneli dostlarımızla olmak üzere ligin kalan 15 maçında sıkı bir yarış bekliyor bizleri. Mersin BŞB ve Antalya BŞB de bu yarışın diğer katılımcıları… Bu üç takımın ikisini Trabzon’da ağırlayacağız. Yine de 17. ve 20. haftalar arasındaki dört maçın (Mersin – Erdemir – Aliağa – Olin) kaderimizi büyük ölçüde belirleyeceğine inanıyorum.

Bu yolda, yapılması düşünülen SF transferi geç kalmadan bitirilmeli. Çünkü her gelen yeni oyuncu, takım içinde yeni görev paylaşımları demek, alışma dönemi demek… Bizim kaybedecek zamanımız yok. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder